Cesur Şövalyenin Anıları

IconNameRarityFamily
Cesur Şövalyenin Anıları: Keşiş
Cesur Şövalyenin Anıları: Keşiş3
RarstrRarstrRarstr
Book, Cesur Şövalyenin Anıları
Cesur Şövalyenin Anıları: Siyah Rakunlar
Cesur Şövalyenin Anıları: Siyah Rakunlar3
RarstrRarstrRarstr
Book, Cesur Şövalyenin Anıları
Cesur Şövalyenin Anıları: Toz
Cesur Şövalyenin Anıları: Toz3
RarstrRarstrRarstr
Book, Cesur Şövalyenin Anıları
items per Page
PrevNext
Table of Content
Cesur Şövalyenin Anıları: Keşiş
Cesur Şövalyenin Anıları: Siyah Rakunlar
Cesur Şövalyenin Anıları: Toz

Cesur Şövalyenin Anıları: Keşiş

Cesur Şövalyenin Anıları: Keşiş
Cesur Şövalyenin Anıları: KeşişNameCesur Şövalyenin Anıları: Keşiş
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Cesur Şövalyenin Anıları
RarityRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionLiyue'de gezen şövalyeler hakkındaki hikaye ve efsanelerden oluşan bir seçki. Bazıları uzun süredir anlatılıyor olsa da halk arasında hâlâ popüler.
-Keşiş-
Jueyun Gölü'nün taş ormanı, tüm yıl boyunca sisle kaplı olan gizemli bir yerdir. Otacılar, Adeptuslar ve kötü ruhlarla ilgili çok sayıda mit ve efsane anlatır.
Bir zamanlar şifalı bitkilerin dağıtımını araştırmak için Jueyun Gölü'ne giden Qiangu adında bir bitki satıcısı vardı. Bir grup haydut onu gizlice dağlara kadar takip etti. Gecenin karanlığının çökmesini bekledi ve onu hazırlıksız yakalayıp ona saldırdı. Bitki satıcısı bilincini kaybederek yere düştü. Haydutlar mallarını çalmış, onu tepeden tırnağa bağlamış ve vadide yalnız bırakmıştı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde bitki satıcısı nihayet uyandı. Onu bağlayan iplerden kurtulmaya çalıştı ve haykırarak yardım istedi. Ancak uçsuz bucaksız dağlar ona yanıt vermedi. Kendi zavallı haykırışlarının yankıları dışında, dağdaki sık ormandan sadece ürken kuşların soluk feryatları duyuluyordu.
Qiangu umutsuzluğa kapıldı ve üzülerek iç çekti. Tüm umutlarının tükendiğini düşündüğü bir anda, dağların ardından kuşların feryatlarını ve rüzgarın uğultusunu dindiren bir ses duyuldu.
"Kalk!"
"Kalkamıyorum!" Bitki satıcısı gözyaşları içinde cevap verdi. Ağlaması, gecenin karanlığında sinsi sinsi gezinen tilkiyi ürküttü. Vücudunu gererek yeniden kurtulmayı denediğinde, bu kez iplerin gevşediğini fark etti.
Bitki satıcısı ayağa kalktı. Ayağa kalktığı anda bu gibi durumlarla karşılaşanların minnettarlıklarını duymaya alışkın olan sahipsiz ses, hiç duraksamadan onunla tekrar konuştu:
"Tırman!"
Qiangu, kendisine emredildiği gibi ufuk doğuda görülmeye başlarken dolambaçlı toprak yolu takip ederek dağa tırmandı. Zirvede bir uçurumun üzerinde büyüyen bükülmüş ve solmuş bir çam gördü. Dalları, gökyüzüne ulaşmaya çalışıyormuş gibi kenarlara uzanmıştı. Dallardan çıkan hafif ses, dikkatini onlardan sarkan iplere çekti. Bir ucunda önceki gece ona saldıran haydutlar asılıydı, kendisini bağladıkları gibi onlar da tepeden tırnağa bağlanmışlardı.
Sonra önceden sesini işittiği yaşlı adamı gördü. Saçlarına ve sakalına kar gibi aklar düşmüştü, tuhaf biçimli bir kayanın üzerinde, sanki o kaya onun tahtıymış gibi oturuyordu. Yaşlı adam, Qiangu'nun perişan görünüşüne baktı ve eşyalarını ona olduğu gibi geri vermeden önce yüzünde haylaz bir gülümseme belirdi.
Qiangu, yaşlı adama nereli olduğunu sordu. Yaşlı adam ise ona bu dağlara ait olduğunu, adım attığı her yerin evi, başını koyduğu her yerin ise yatağı olduğunu söyledi. Qiangu, yaşlı adama duyduğu minnetle defalarca kez teşekkür etmeye çalıştı ama yaşlı adam her seferinde reddetti. Uzun bir tartışmadan ardından, bir gün Qiangu'nun kızının düğününe katılıp ona düğün hediyesi verebilmek için sadece tek bir Mora aldı.
Bu olaydan sonra Qiangu'nun dükkanı giderek ünlenirken, varlıklı bitki satıcısının namı da her yere yayıldı. Bazıları, onun büyük bir servet kazandıktan sonra yaşlı adamı aramak için Jueyun Gölü'ne döndüğünü ancak terk edilmiş birkaç çadır ve boş şarap şişeleri dışında hiçbir şey bulamadığını söylüyordu. Bazıları ise yaşlı adamın Yaoguang Sahili'nde madenci kılığına girdiğini ve uçurumlar arasında bir rüzgar gibi dolaştığını iddia ediyordu. Diğerleri, onun zamanını denizde mahsur kalanları kurtararak geçiren bir balıkçı olduğuna emindi. Herkes farklı bir hikaye anlatsa da yaşlı adamın adını bilen kimse yoktu.
Ne yazık ki ilerleyen yaşı ve kötüleyen sağlığı nedeniyle Qiangu hayatının karanlık günlerini yaşarken, sevgili kızı hâlâ evlenmemişti. Belki de dağda tanıştığı yaşlı adamın düğün şölenine katılacağı gün gelecekti ama Qiangu, o günün çok uzak bir gelecekte olduğunu düşünüyordu.

Cesur Şövalyenin Anıları: Siyah Rakunlar

Cesur Şövalyenin Anıları: Siyah Rakunlar
Cesur Şövalyenin Anıları: Siyah RakunlarNameCesur Şövalyenin Anıları: Siyah Rakunlar
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Cesur Şövalyenin Anıları
RarityRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionLiyue'de gezen şövalyeler hakkındaki hikaye ve efsanelerden oluşan bir seçki. Bazıları uzun süredir anlatılıyor olsa da halk arasında hâlâ popüler.
Başımıza gelen trajik olaydan dolayı, ne yazık ki önceki tüm seyir kayıtlarımı kaybetmiş olabilirim.
Araştırma notlarının kaybolması, çok talihsiz bir durum ancak burası gerçekten çok tehlikeli.

O büyük kapıları açmayı maalesef başaramadık.
Nihayetinde elimiz boş halde, Usta Ingbert'in görmeyi çok istediği freski ve eski silahları göremeden döndük.
Güney Kampı'na döndüğümüzde, kar fırtınasında kaybolanlardan hâlâ bir işaret yoktu.
Küçük bir ihtimal de olsa dağdan inmeyi başardıklarını, şimdi erzak ve yardım ile birlikte buraya doğru geldiklerini ummaktan başka çaremiz yok.
Elimizdeki erzakın kısa bir süre sonra tükeneceği kesin.
Bunu söylemek biraz acımasızca olabilir ancak gizli odanın yuvarlak kapısından hemen önce gerçekleşen çöküntü, Nick'i taşıdığı tüm erzak ve yakıtla birlikte aldı götürdü.
Harabelere girmeden önce harabelerin yapısal bütünlüğünü kontrol etmemiz gerektiğini söylemiştim. Bunu ona söylediğimi net bir şekilde hatırlıyorum.

Böyle acımasızca konuşmama, son birkaç gün içinde peş peşe gerçekleşen talihsiz olaylar sebep oluyor olabilir.
Belki de içinde bulunduğumuz çaresizliğin doğal bir sonucu olarak böyle konuşuyorumdur.

Usta Eberhart'ın bu kadar zorlu şartlarda bile sakinliğini koruyabilmesi gerçekten hayranlık uyandırıcı. Belki de genç bir aristokratın gerçekten de bu kadar azimli olması gerekiyordur.
Sanırım Usta Landrich'in verdiği karar mantıklıymış.
Eberhart gayrimeşru bir çocuk olsa da, bir aristokratın yapması gerekenleri oldukça iyi, hatta birçok aristokrattan çok daha iyi bir şekilde yapabiliyor.

Fırtına biraz dinince, Eberhart'ın önerisi doğrultusunda güneybatı harabelerindeki mahzene gideceğiz.
Deşifre edebildiği yazıtlardan yola çıkarak, içinde oldukça eski bir şey olabileceğini düşünüyoruz.
Buranın soğuğunun, her şeyi olduğu gibi korumak gibi tuhaf ve anlaşılmaz bir etkisi var.

Kaybettiğimiz yoldaşlarımızı utandırmamalıyız.
Daha da önemlisi, Usta Landrich'i hayal kırıklığına uğratmamalıyız.
Yoksa, çok geçmeden gladyatör arenasında canavarlar ile savaşmam gerekebilir.
Canavarları yensem bile, muhtemelen Eberhart'ın kölesi ile aynı kaderi paylaşırım ve Lawrence Klanının kızıl saçlı celladının kılıcıyla tanışırım.

Cesur Şövalyenin Anıları: Toz

Cesur Şövalyenin Anıları: Toz
Cesur Şövalyenin Anıları: TozNameCesur Şövalyenin Anıları: Toz
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Cesur Şövalyenin Anıları
RarityRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionLiyue'de gezen şövalyeler hakkındaki hikaye ve efsanelerden oluşan bir seçki. Bazıları uzun süredir anlatılıyor olsa da halk arasında hâlâ popüler.
Liyue, ezelden beri Rex Lapis tarafından yönetilmiyor. Eski çağlarda bu diyarda birçok tanrı vardı.

Guili Ovası olarak bilinen bölge, bir zamanlar Parlak Zambaklarla dolu bir bölgeydi ama dört bir yanda sorunlar baş gösterince, bölgenin eski sakinleri buradan ayrıldı ve onların yerini müreffeh Liyue Limanı'nın cazibesine kapılıp gelenler aldı. Yine de bu vahşi doğada birçok kahramanlık hikayesi dolaşmaya devam ediyor.

Gezgin tüccarların ve taşıyıcıların anlattığı hikayelerde, bir zamanlar gecenin ilerleyen saatlerinde ortaya çıkan gizemli bir kişiden bahsedilirdi. Bishui Nehri'nin sığlıklarında dolaşan bu kişi, uzun ve mor cübbe giyen bir kızdı. Gece rüzgarı, kızın söylediklerini parlak yıldızlara taşırken; ay da kızın yüzünü gümüşi bir ışıkla örterdi.

Wangshu Hanında konaklayanların dediğine göre, yalnızca yaz gecelerinde ateş böceklerinin arasında kaybolanlar onu görebilir, ayrıca sadece dans eden ışıkların arasında Parlak Zambakların kokusunu ayırt edebilenler ve karanlıkta uçan Periyi görebilenler onun izini bulabilirmiş. Bazıları kızın, kayıp bir aydınlanmış yaratık veya uzun zaman önce ölmüş bir tanrının geceleri ağıt tutan yalnız hizmetkarı olabileceğini düşünüyor. Bazıları da onun gerçek ismini saklayarak medeniyete burun kıvıran, cesur kahramanlardan biri olduğunu düşünüyor.

Kızın hikayesinin nasıl başladığını kimse bilmiyor ama herkes bu hikayenin bir avcının hikayesiyle sona erdiğini biliyor. Gerçi bu hikaye tüccarların anlattıklarına benzemiyor. Avcının anlattığı hikayede, avcı mehtaplı bir gecede kızı elinde bir kılıçla birkaç tehlikeli gölge ile savaşırken görüyor. Zarif dansının ardından kız ortadan kayboluyor ve geriye kanlı bir toz yığınından başka bir şey kalmıyor.
Ertesi gün birkaç meraklı vatandaş, nehir kenarında Taşordu askerlerinin ve kadastrocuların cesetlerini buluyor.
Bu olayın ardından Sivil İşler Bakanlığı kaç arama ekibi gönderirse göndersin, kimse nehir kenarında dolaşan o kızı bir daha görmüyor.

Belki o ölümcül dansı intikam almak için yaptı, belki kendisi de büyük bir hayduttu. Belki de bu olayın hiçbir mantıklı açıklaması yoktu. Sonuçta kahramanlar, kılıçlarını sıradan insanların anlayamadığı sebeplerle çeker.

Liyue Limanı'nın ışıkları kırlardaki terk edilmiş köyleri günden güne tükettikçe, bu efsane de yavaşça yok olacak.
Yine de efsaneler, kızın dolaştığı nehir kenarının günümüzde bile Parlak Zambaklarla dolu olduğunu söyler.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

TopButton