Yalnız Kılıç Efsanesi

IconNameRarityFamily
Yalnız Kılıç Efsanesi (I)
Yalnız Kılıç Efsanesi (I)4
RarstrRarstrRarstrRarstr
Book, Yalnız Kılıç Efsanesi
Yalnız Kılıç Efsanesi (II)
Yalnız Kılıç Efsanesi (II)4
RarstrRarstrRarstrRarstr
Book, Yalnız Kılıç Efsanesi
Yalnız Kılıç Efsanesi (III)
Yalnız Kılıç Efsanesi (III)4
RarstrRarstrRarstrRarstr
Book, Yalnız Kılıç Efsanesi
Yalnız Kılıç Efsanesi (IV)
Yalnız Kılıç Efsanesi (IV)4
RarstrRarstrRarstrRarstr
Book, Yalnız Kılıç Efsanesi
items per Page
PrevNext
Table of Content
Yalnız Kılıç Efsanesi (I)
Yalnız Kılıç Efsanesi (II)
Yalnız Kılıç Efsanesi (III)
Yalnız Kılıç Efsanesi (IV)

Yalnız Kılıç Efsanesi (I)

Yalnız Kılıç Efsanesi (I)
Yalnız Kılıç Efsanesi (I)NameYalnız Kılıç Efsanesi (I)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Yalnız Kılıç Efsanesi
RarityRaritystrRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionLiyue Limanı'nda popüler olan bir dövüş sanatları romanı. Element enerjilerinin ve simyanın olmadığı bir dünyada geçen bu roman, dost ve düşmanların arasındaki sevgi ile nefretin hikayesini konu alıyor. Birinci ciltte ise Yetmiş İkinci Jin'in intikamının arkasındaki sebep anlatılıyor.
Tek bir kılıcın ışığı geceyi delip geçmiş ve ne ay ne de yıldızlar buna engel olabilmiş.
Kılıcın etrafta savrularak yaptığı dansa, dağlardan uğultularla esen sonbahar rüzgarının sesi karışıyormuş.

Şiddetli rüzgar ve yağan yağmur, evinin yolunu tutan yalnız bir gezgine eşlik ediyormuş.

Bu gezgin dağınık saçlı, kızgın suratlı ve epey de kaçık birine benziyormuş. Kıyafetleri inceymiş ve evinin yolunda ilerlerken hasta veya yaralı biri gibi sağa sola sallanarak yürüyormuş. İnsandan ziyade bir hortlağa benziyormuş.

Üç gündür aynı yolda ilerliyormuş. Aç ve uykusuz geçen üç gün...

Üç gün öncesine kadar bir adı, meşhur bir kılıcı ve bir dövüş sanatları okulu varmış. Şimdi ise omzundaki keder ve endişenin verdiği ağır yük, ani başlayan bir yağmurla düştüğü toprağı bile aşındırmış.

Üç gün önce, isimsiz bir kılıç ustası gezgine savaş açmış. Bu savaşta, hem kılıç ustası hem de öğrencisi dağın tepesindeki kanla lekelenmiş karlara gömülmüştü.

Bugün artık yeni bir ismi varmış... Yetmiş İkinci Jin.
Çünkü bir zamanlar 72 öğrencinin olduğu okuldan geriye kalan tek kişi oymuş.



Ne kadar yürüdüğünün farkında değilmiş ve arkasından yaklaşan arabaların sesleriyle kendine gelmiş.

Yetmiş İkinci Jin yolun kenarında durmuş ve arabacıya "Tupi Köyü'nden geçer mi?" diye sormuş.

Selam veren arabacı "Bu yoldan giden arabaların çoğu oradan geçer." diye cevap vermiş.

Yetmiş İkinci Jin: "Arabanda bir kişilik daha yer var mı?"

Arabacı "Var ama seni alıp almayacağımı sormadın." demiş.

Yetmiş İkinci Jin anlamamış. "Tupi Köyü'ne doğru gidiyorsan, niye beni de almayasın ki?" demiş.

"Çünkü ne sen bensin ne de ben senim." diye cevap vermiş arabacı.

"Amma boş konuştun." demiş Jin.

Bunu der demez kılıcını kınından çıkarmış. Şoför sadece ufak bir ürperme hissetmiş ve arabasından dışarı yığılıp öylece kalmış. Bir daha konuşamamak üzere...

Yetmiş İkinci Jin işte böyle bir adammış. Her şeyini, hatta vicdanını bile kaybetmesine ve küstahlığından eser kalmamasına rağmen boş konuşan insanları hiç sevmezmiş.

Kan izleriyle kaplı arabayı sürerek Tupi Köyü'ne doğru yola çıkmış Yetmiş İkinci Jin.

Yalnız Kılıç Efsanesi (II)

Yalnız Kılıç Efsanesi (II)
Yalnız Kılıç Efsanesi (II)NameYalnız Kılıç Efsanesi (II)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Yalnız Kılıç Efsanesi
RarityRaritystrRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionLiyue Limanı'nda popüler olan bir dövüş sanatları romanı. Element enerjilerinin ve simyanın olmadığı bir dünyada geçen bu roman, dost ve düşmanların arasındaki sevgi ile nefretin hikayesini konu alıyor. İkinci ciltte Yetmiş İkinci Jin'in Tupi Köyü'ne ulaşması anlatılıyor.
Uzak diyarlarda söylenenlere göre "Tupi", hakikat cevherine ulaşmak için kibrini bir kenara atmak anlamına geliyormuş.

Tupi Köyü bir dağın eteklerinde yer alıyormuş ve oraya giden yalnızca tek bir yol varmış. Bu, Yetmiş İkinci Jin'in yürüdüğü yolmuş.

Karanlık çökerken, rüzgar ve yağmur da şiddetlenmiş.

Yetmiş İkinci Jin'in Tupi Köyü'ne gitmesinin yegane sebebi intikam almakmış. Bu nedenle köyün reisini aramaya koyulmuş.

Öküz arabası nihayet dağın girişindeki çamurlu yola ulaşmış. Gece çökmüş ve ayın önüne geçen kasvetli bulutlar her yere gölge düşürmüş. Yetmiş İkinci Jin düşen bu gölgeye sığınmış, bedenen ve ruhen geceyle bütünleşmiş.

O esrarengiz gecede, gökyüzündeki ayın saf beyaz ışığı köy reisinin üzerine vurmuş. Tupi Köyü hiçbir zaman büyük bir yer değilmiş ama köy reisi de sıradan bir insan değilmiş. Adını veya geçmişini bilen tek bir kişi bile yokmuş ve kimse de sormaya cesaret edemiyormuş.

Hakkında bilinen tek şey, kırmızı gözleri kadar kanlı geçmişinden kalan büyük bir kan borcu olduğuymuş.

Kırmızı gözleriyle attığı kılıç kadar keskin bakışları, istediği kişinin yüreğini deşmeye yetermiş.
Kişiliği de farklı değilmiş, aynı keskin bir bıçak gibiymiş. Karşısındakinin yüreğini ansızın deşebilecek kadar keskin bir bıçak...

"Zamanı geldi."
Kasvetli ay ışığı kel kafasına vururken, kendi kendine konuşan reis şöyle bir kafasını sallamış.

Dışarıdaki vahşi bir iblis, etrafı kan gölüne çeviren uzun kılıcını sallayarak reisin takipçilerini teker teker katlediyormuş.
Tupi Köyü'nde bir sürü kötü niyetli insan olsa da okulların ve tarikatların kendi kuralları varmış. Bu nedenle hiç kimse, bir anlık öfkeyle kalkıp intikamdan bahsetmeye cesaret edemezmiş.
Ama Yetmiş İkinci Jin hiçbir okul veya tarikata bağlı olmadığı için bu tip kuralları da umursamazmış. O, düşmanlarının kanına susamış yegane kılıcı taşıyan, intikam almaya aç bir hayaletmiş.

Rüzgar ve yağmur da savaşın gürültüsüne karışmış. Sağanak yağmur, kılıç ustasının üzerindeki kanı bir anlığına temizlese de akan kan durmak bilmiyormuş.

Kanlar içindeki kılıç ustası, etrafa saçılan kanlı bulutun içinden büyük adımlarla ilerlemiş. Saçılan kanın çoğu ona aitmiş ama bu durum onu durdurmaya yetmemiş.

Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, nihayet kan bulutunu temizlediği zaman kılıç ustası kan gölünün üzerinden geçip reisin yaşadığı köşke doğru ilerlemiş.



Kapıların ardından gelen gürültü yerini sessizliğe bıraktığında, reis kendine bir kadeh şarap doldurmuş ve o şarabı etrafa saçmış.
Bu, belki peşini bırakmayan kaderine bir selam, belki de kirli ruhu için bir ritüelmiş.

Yetmiş İkinci Jin kapıyı açmış. Kanlar içindeki vücudunun dış hatları, göz kamaştırıcı gri elementlerle bir olmuş.

"Sana sormak istediğim bazı sorular var köyün reisi."

"Epey adamımı öldürdün."

"Tam olarak üç yüz altmış iki tane. Ne eksik ne fazla."

Reis, tek bir kelime etmeden donuk bir ifade takınmış ama her kalp atışında hareket eden damarları, içinde yanan ateşi ele veriyormuş.

"Doğru ya, bir de köpek vardı."

Bunu söylemesiyle, kanlar içindeki silüetinden bir şey fırlatması bir olmuş. Fırlattığı şey şarap kasasının üstüne çarpmış.
Fırlattığı şey kapıyı koruyan köpeğin, bir süre haşlandığı ve iliğine kadar sıyrıldığı görülen kemiğiymiş.

Geçen yarım saatte, Yetmiş İkinci Jin sadece üç yüz altmış iki sağlam adamı öldürmekle kalmamış, aynı zamanda kapıyı koruyan köpekten köpek yahnisi de yapmış.

Bu ne canilik.
Bu ne gaddarlık!

Köy reisi bir nara patlatmış ve kılıcına davranmış.

Yalnız Kılıç Efsanesi (III)

Yalnız Kılıç Efsanesi (III)
Yalnız Kılıç Efsanesi (III)NameYalnız Kılıç Efsanesi (III)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Yalnız Kılıç Efsanesi
RarityRaritystrRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionLiyue Limanı'nda popüler olan bir dövüş sanatları romanı. Element enerjilerinin ve simyanın olmadığı bir dünyada geçen bu roman, dost ve düşmanların arasındaki sevgi ile nefretin hikayesini konu alıyor. Üçüncü ciltte Yetmiş İkinci Jin'in Tupi Köyü'nün reisiyle yaptığı düello anlatılıyor.
Yağmur kesilmiş ama kara bulutlar hâlâ duruyormuş.

Yetmiş İkinci Jin, köy reisinin ağzından düşmanı hakkında bilgi almış.
Artık Tupi Köyü'nden geriye kalan yalnızca sahipsiz odalar ve sahipsiz ruhlarmış.

Hatta bunlar bile kalmamış çünkü burası ruhların olmadığı bir dünyaymış.
Bu dünyada hiçbir element gücü yokmuş.
Yani ölülerin hatıraları, elementlerin rezonansı aracılığıyla ölümlüler diyarında varlığını sürdüremezmiş.

Köy reisi zorlu bir rakipmiş. Kılıcı alabildiğine hızlı kullanıyormuş ve Yetmiş İkinci Jin'i bir hayli yaralamayı başarmış. Üstelik açtığı her yara derinmiş ve kemiğe ulaşıyormuş.
Ama ne yazık ki "kalbi" çok yavaşmış.

Çünkü burası elementlerin olmadığı bir dünyaymış.
Yani kılıç ustaları elementlerin gücünü kullanamıyormuş.
Bu yüzden de kılıç ustalığı, element kontrolünden bağımsızmış ve yalnızca fiziksel beceriye dayanıyormuş.
Kılıç, bedenin bir uzvudur. Tıpkı kolun parmakları kontrol ettiği veya kalbin gözleri yönlendirdiği gibi kullanılır.
Köy reisi hızlı kılıç kullanma sanatında yetenekliymiş tabii ama hiçbir zaman "kalbin" değerini anlayamamış ve bu yüzden tek bir saldırıda yenik düşmüş.

Yetmiş İkinci Jin, sol elindeki tütsü tablasını fırlatıp, bozguna uğrayan reise doğru ilerlemiş.

Reis, kılıç ustasının endişeye kapılıp karşı koyamayacağını düşünerek, var gücüyle ona saldırmaya o kadar odaklanmış ki rakibinin sol elinde bir şey tuttuğunu fark etmemiş bile.

Sonra bir anda Tupi Köyü reisinin kafasında tütsü tablası patlamış ve reis duvara çarpıp olduğu yere yığılmış.

"Alçak düşman..."

Rüzgar sesi dışında etrafta çıt çıkmıyormuş. Eline kanlı buhurdanlığı alan bu düşman tek kelime etmemiş.

"Aradığın kişi, bu köyün ilerisindeki çorak dağlarda yaşıyor. Ecelini orada ara..."

Ama bu düşman çoktan yola çıkmış ve cevap bekleyen adamın duyabildiği tek şey rüzgarın uğultusuymuş.

Bir de yükselen alevlerin çıtırtısı...

Yalnız Kılıç Efsanesi (IV)

Yalnız Kılıç Efsanesi (IV)
Yalnız Kılıç Efsanesi (IV)NameYalnız Kılıç Efsanesi (IV)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Yalnız Kılıç Efsanesi
RarityRaritystrRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionLiyue Limanı'nda popüler olan bir dövüş sanatları romanı. Element enerjilerinin ve simyanın olmadığı bir dünyada geçen bu roman, dost ve düşmanların arasındaki sevgi ile nefretin hikayesini konu alıyor. Dördüncü ciltte Yetmiş İkinci Jin'in dağlara yaptığı tehlikeli yolculuk anlatılıyor.
Yetmiş İkinci Jin Tupi Köyü'nden çorak dağlara doğru yola koyulmadan önce, gökkuşağının dağılmasını beklemiş.
Kadim bir efsaneye göre, bu çorak dağlar Göklerin İmparatoru'nun kılıcından alınan parçalarla yaratılmış, bu yüzden de ne kadar geniş bir yer olduğunu kestirmek çok zormuş.
Halk masallarına göre, Doğa Ananın gözyaşlarını içine çekip sonrasında da hiçbir bitkinin yetişmediği bu aşırı tuzlu topraklara çorak topraklar denirmiş.

Bir zamanlar çorak dağlarda altın ve değerli taşları bulmak için madenler kazılmış ama yaşanan deprem sonucunda bu madenler işçileriyle birlikte toprak altında kalmış.
O günden beri kimse, bir daha dağda maden aramaya çalışmamış. Dağdaki mağaralarda artık tehlikeli canavarlar ve haydutlar yaşıyormuş.

Dağın içinde saklanan bu tehlikeli varlıklardan biri de Yetmiş İkinci Jin'in baş düşmanıymış.
Tupi Köyü'nün reisiyle yaptığı mücadelede aldığı yaralar yüzünden, kılıç ustası biraz tereddüt etmiş ve kendinden emin yürüyüşü yerini tedirginliğe bırakmış.

Kırık dökük kayaların arasından onu izleyen gözleri ve üzerindeki kan kokusuna gelen canavarların nefes alış verişini hissediyormuş.
Uzun yıllardır kan dökerek geçirdiği hayatında Yetmiş İkinci Jin'in sezgileri olabildiğince gelişmiş.

Hiçbir yaşam belirtisi olmayan dağların, aslında ölümcül tuzaklarla dolu olduğunu sezmiş.
Haydutlar ve tehlikeli yaratıklar Yetmiş İkinci Jin'in küçük bir mağaraya girmesini, dar bir vadide sıkışmasını veya yıkık dökük bir maden tünelinden geçmesini bekliyormuş. Böylece bıçaklarıyla saldırıp onu öldürebilirlermiş.

Oysa dik kayalıklar bile Yetmiş İkinci Jin'i öldürmeye yetebilirmiş.
Bu ilerlemesi zor, dar yolda her adımını zorlukla atıyormuş kılıç ustası. Her birkaç adımda bir ayağının altındaki çakıl taşları kayıyormuş.

Tam bu sırada kıvrımlı yolun üzerindeki kuru ağaçların bulunduğu uçurumun kenarında duran belli belirsiz iki yüz, gözlerini kısıp minik gezgini incelemeye başlamış.

"Dağın girişinden beri bitkin bir halde ilerliyor. Bu tehlikeli yolculukta onu bir başına bırakırsak hiçliğe düşeceği kesin."
Demiş zayıflıktan bir deri bir kemik kalan kocakarı.

Yeşim mavisi gözleriyle yana doğru donuk ve ölümcül bir bakış atmış. Bu bakış, kayadaki bir oyuğun içinde saklanan yılan kadar keskinmiş.

"Siz öyle sanın!"
Kocakarı bu gür sese doğru başını çevirdiğinde, şişman bir adam görmüş.
"Tupi Köyünde tam üç yüz altmış iki kişiyi katletti. Üstelik kapıyı koruyan köpekten de yahni yaptı."
"Köy reisiyle yaptığı dövüşte aldığı derin yaralar yüzünden yürümekte güçlük çekiyor ama yine de dikkati elden bırakmamalıyız."

"Hımm..."
Yaşlı kadın, homurdanarak çorak ormanın derinliklerine doğru gözden kaybolmuş.

"..."
Yaşlı adam, topal kılıç ustasını izliyormuş. Kılıç ustası, bir anlığına durup koca göbeğini şöyle bir okşadıktan sonra yoluna yavaşça devam etmiş.
Hareket ederken, ne kuru ağaç dallarına ne de yapraklara dokunmuş.

Sonra bir anda hava kapanmış ve yağmur çiselemeye başlamış.
Yaralı Yetmiş İkinci Jin, yağmurun altında kılıcını baston gibi kullanıp dağ yolunda güçlükle ilerlemeye devam etmiş.
Ama soğuğa ve kan kaybına daha fazla dayanamayıp çakıl taşlarıyla kaplı çorak araziye yığılmış.

Bilincini kaybetmeden hemen önce bir anlığına dalgalanan gök mavisi bir etek görmüş...
Böyle bir şeyi daha önce de gördüğüne yemin edebilirmiş.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

TopButton