Mehtaplı Bambu Ormanı

IconNameRarityFamily
Mehtaplı Bambu Ormanı (I)
Mehtaplı Bambu Ormanı (I)3
RarstrRarstrRarstr
Book, Mehtaplı Bambu Ormanı
Mehtaplı Bambu Ormanı (II)
Mehtaplı Bambu Ormanı (II)3
RarstrRarstrRarstr
Book, Mehtaplı Bambu Ormanı
Mehtaplı Bambu Ormanı (III)
Mehtaplı Bambu Ormanı (III)3
RarstrRarstrRarstr
Book, Mehtaplı Bambu Ormanı
Mehtaplı Bambu Ormanı (IV)
Mehtaplı Bambu Ormanı (IV)3
RarstrRarstrRarstr
Book, Mehtaplı Bambu Ormanı
items per Page
PrevNext
Table of Content
Mehtaplı Bambu Ormanı (I)
Mehtaplı Bambu Ormanı (II)
Mehtaplı Bambu Ormanı (III)
Mehtaplı Bambu Ormanı (IV)

Mehtaplı Bambu Ormanı (I)

Mehtaplı Bambu Ormanı (I)
Mehtaplı Bambu Ormanı (I)NameMehtaplı Bambu Ormanı (I)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Mehtaplı Bambu Ormanı
RarityRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionSıkıcı köyünü terk etmek isteyen bir oğlan, gün batarken bir bambu ormanında kaybolur. Çoktan unutulmuş hangi hayallerle karşılaşacak acaba?
Hışırdayan zümrüt yeşili bitki örtüsünün arasında, kurbağa ve ağustos böceği seslerinin buluştuğu noktada, sarp kayalıkların aşağısındaki bataklığın yakınlarında çorak ve kurak bir yer bulunur.

Qingce Dağı'ndaki yemyeşil bambu ormanı birçok masala konu olmuştur.

Yağmur büyüsünden sonra, yağmur damlalarının bambu yapraklarından ve boş bambu kütüklerinden seken şıpırtıları duyuluyordu. Bambu sarmallarının arasında uzanan yorucu bir yoldan genç bir çocuk geliyordu. Birbirine dolanmış bitki örtüsü ile sarmaşıkların yaprakları yoluna çıkmıştı ve tenine değip geçiyordu. Çocuk sonunda Qingce Dağı'nın çıtırdayan bambuları arasındaki dağ kayasının hemen altına gizlenmiş olan çorak ve kurak noktada dinlenmek için durmaya karar verdi.

İhtiyar, bir keresinde tilkilerin evlenmesi için en uygun zamanın yağmurlu günler olduğunu söylemişti, çocuk bunu çok net hatırlıyordu. Tilki gelinin kırmızı tahtırevanının, müzik ve davullar eşliğinde düzenlenen bir törenle ormanın derinliklerine doğru ilerleyişini ancak bir çocuk görebilirmiş.

Bunun yanı sıra ihtiyar, böyle bir törene yaklaşmamaları konusunda da çocukları uyarmıştı.

"Gereğinden fazla yaklaşırsanız, tilki bir çırpıda ruhunuzu söküp alıverir!"
İhtiyar her zaman bunu söylerdi.
"Ruhumuz söküp alınırsa ne olur?" diye sormuştu çocuklardan biri.
"Ruhunuz tilkinin eline bir geçti mi kaderiniz ilelebet mühürlenir... Belki sizi törende müzik aleti olarak kullanırlar. Zil gibi birbirinize vururlar, sanki davula vurur gibi döverler, dört bir yanınızda borazan çalarken... Ruhunuz bir an için bile huzura kavuşamaz."
İhtiyar, tüm bunları anlatırken ufaklıkları daha fazla korkutmak için sanki davula vuruyormuşçasına hareketler yapmayı da ihmal etmezdi.

Çocuk, yaşı ilerledikçe ihtiyarın anlattığı saçma masallara inanmamaya başlamıştı. Perinin arkasında bıraktığı ışık hüzmesini takip ederek, yol boyunca ağaçların arasından gelen belli belirsiz tilki sesleri eşliğinde yeşil labirenti aşmayı başardı. Ormanın derinliklerinde saklanan bu cingöz yaratıklar, kendilerini ve şaşaalı düğün törenlerini çok nadiren yoldan geçen gezginlere gösterirdi.

Çocuk, üzgün bir şekilde önüne çıkan çakıl taşlarını tekmeleyerek ve yol boyunca doğada kendi kendine oluşan taştan basamakları çıkarak bambu ormanının derinliklerine doğru ilerledi.

İhtiyarın dediğine göre, bu orman tam olarak da bir zamanlar Toprak Hükümdarı'nın fethettiği kadim krallıktı. Peki Toprak Hükümdarı neye benziyordu? Tıpkı bizim gibi kolları, bacakları veya gözleri var mıydı? Yoksa kıyılarda bulunan taş canavarlara mı benziyordu?

Bitkisel malzemelerini satmak için düzenli olarak şehirde tezgah açan otacılar, her zaman o yılki Zuhur Ayini hakkında masallar anlatırdı. O masalları dinleyenlerin aklında yalnızca Toprak Hükümdarı'nın dünyaya indiği o inanılmaz sahne canlanırdı. Ama tabii meraklı çocuklar, insanların nesillerdir taptığı Hükümdarı kendi gözleriyle görme umuduyla yanıp tutuşurdu.

Sarsılmaz Qingce Dağı, cömert Toprak Hükümdarı'nın bir armağanı mıydı yoksa? On yıllar süren barış ve nesiller boyu insanların uzun yıllar yaşaması da Hükümdar tarafından yazılmış bir kader miydi?

Bu soruların cevabı, köyün dışındaki dağda bulunan yaşlı ormanda yatıyor.

Aklındaki sorular ve beklentilerle dolup taşan kararlı çocuk, yol boyunca etrafa yayılan bambu yapraklarının gölgesinde ormanın içine doğru ilerliyordu.

Mehtaplı Bambu Ormanı (II)

Mehtaplı Bambu Ormanı (II)
Mehtaplı Bambu Ormanı (II)NameMehtaplı Bambu Ormanı (II)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Mehtaplı Bambu Ormanı
RarityRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionAy karanlık gökyüzünde yavaşça yükselirken oğlan, bambu ormanındaki kızla karşılaşır. Oğlan Adeptusların diyarına doğru mu ilerliyor, yoksa korkunç bir tuzağa mı düşmek üzere?
Yeşil bambuların gölgesinde kaybolan delikanlı beklenmedik bir misafirle karşılaştı.

"Ne o? Kayıp mı oldun yoksa?"
Delikanlı, hışırdayan bambu dallarının arasından gelen kibar bir ses duydu. Bu seste az da olsa alaycı ve oyuncu bir tavır vardı.

Delikanlı, sese doğru döndü ve beyazlar içinde narin bir kadın gördü. Kadın akan duru derenin yanında duruyordu. Dereden akan su üzerine sıçradığı için giydiği hasır yağmurluk parıldıyor ve altın sarısı gözleri ağaçların arasından gelen güneş ışığıyla bütünleşiyordu.

İhtiyar bir keresinde Toprağın Efendisi'nin seferlerine destek sağlamayı arzulayan beyaz atlardan bahsetmişti. Beyaz atlar bu amaç uğruna birer Adeptus olmak için berrak pınarlardan atlıyormuş.
Fakat kimse bahsedilen pınarın, hangi pınar olduğunu veya bu pınardan doğan aydınlanmış yaratığın yüce ismini söylememişti.
Ayrıca altın sarısı gözleriyle attığı, insanın içine işleyen bakışları dışında, karşısında duran kadın hiç de bir Adeptusa benzemiyordu.

Dahası, delikanlı daha önce yağmurluk giymeye ihtiyacı olan bir Adeptus hiç duymamıştı.

"Demek bir enayi daha gelmiş."
Beyazlar içindeki kadın gözlerini kısarak kıkırdadı.

"Sen kime enayi diyorsun?"
diye cevap verdi sinirlenen delikanlı.
Karşısındakinin bir Adeptus olmadığı aşikardı. Adeptusların, karşısındaki kişiyle bu kadar çirkin bir tavırla konuştuğu nerede görülmüştü?

"Bir maceraya atılma niyetindeyim. Denizleri aşıp Toprağın Efendisi'nin taştan yapılma mızraklarını kendi gözlerimle görmek istiyorum!"

"Yolculuğuna daha yeni başlamana rağmen, bambu ormanında kaybolmuşsun bile..."
Yapmacık bir gülümseme takınan kadın, sakin ve soğukkanlı bir şekilde konuşmuştu. Delikanlıysa çoktan karşısındaki kadının epey sinir bozucu olduğunu düşünüyordu.

"İhtiyacım yok senden gelecek..."
"Kaybolmak ayıp bir şey değil. Gel, beni takip et. Sana çıkış yolunu göstereceğim."
Kadın hafifçe sırıtıp narin elini çocuğa doğru uzattı. Gün batımında, bambu yapraklarının arasından süzülen güneş ışığının kadının beyaz teni üzerindeki parıltısı görülebiliyordu.

"Ah, teşekkürler..."
Delikanlı kendisine uzanan eli tuttu. Kadının cildi soğuk ve biraz nemliydi. Tıpkı bir dağ üzerine yağan yağmur veya bambu filizi üzerindeki çiy gibi...

Batan güneş yavaş yavaş dağın ardına doğru gözden kaybolurken, kızıl gökyüzü yerini karanlığa bırakmaya başlamıştı.

İhtiyar bir şeyi asla dilinden düşürmezdi; insanın içini ısıtan güneş gözden kaybolduğu zaman, dağdaki ormanın soğuk ve kasvetli havası canavarların istediğini yapabileceği bir alana dönüşürdü.
Bu canavarlar, uzun zaman önceki bir geçmişten doğar. Ruhları, ölüme karşı olan hınçları ve isteksizlikleriyle şekil kazanır. Dokundukları bambu kuruyup ölür ve temas ettikleri insanlar ise aynı şekilde bitkin düşüp hayata veda eder.
"Bazen bu canavarlar kendi başlarına beceremedikleri bir konuda, yoldan geçenlerden bile yardım ister ve sonrasında onları asla kurtulamayacakları bir tuzağa sürükler..."
"Diğer zamanlarda ise yol gösterme bahanesiyle, masum gezginleri şeytanların yaşadığı mağaraya götürürler."
"Anlayacağınız üzere çocuklar, hiç bilmediğiniz diyarlara yolculuk ederken her daim tetikte olmalı ve gardınızı asla indirmemelisiniz."
İhtiyar, bu anlattıklarından sonra çocukların başını okşayıp hikayeyi sonlandırırdı.

Şöyle bir düşününce, beyazlar içindeki bu kadın dağdaki ormanda yaşayan bir canavar olabilir miydi acaba?
Delikanlının içindeki endişe gitgide büyüyordu ve adımlarını yavaşlatmaktan kendini alıkoyamadı.

"Sorun nedir?"
Kadın arkasını döndü. Altın rengi gözleri, silüetinin arkasından vuran ay ışığı eşliğinde parıldıyordu.

Mehtaplı Bambu Ormanı (III)

Mehtaplı Bambu Ormanı (III)
Mehtaplı Bambu Ormanı (III)NameMehtaplı Bambu Ormanı (III)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Mehtaplı Bambu Ormanı
RarityRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionBambu ormanının derinliklerinde çok eski bir hikaye gerçeğe dönüyor. Ancak bu durum karanlık geceyi aydınlatan ay en tepeye ulaştığında sona eriyor ve oğlan kendini tarifi olmayan bir rüyada buluyor.
Qingce Dağı'ndaki bambu ormanındayken, gece daha bir çabuk çöküyordu sanki.
Yukarıda, gümüş gibi parıldayan ay ışığı, bambu ağaçlarının yaprakları arasından görülüyordu. Ağustos böceği ve kurbağa seslerinden uzakta, ay ışığının vurduğu bir noktada bambu ağaçları topraktan daha yeni filizlenmişti.

Qingce Dağı'ndaki yemyeşil bambu ormanı birçok masala konu olmuştur.

Gece çöktüğünde, beyazlar içindeki kadın kadim zamanlara ait ve delikanlının daha önce hiç duymadığı bir sürü hikaye anlattı.

"Uzun zaman önce, geceleyin gökyüzünde parlayan üç ay varmış. Bu üç ay birbiriyle kardeşmiş. Kardeşler, Toprak Hükümdarı'ndan daha uzun süredir varlığını sürdürüyor ve doğumları ta Liyue Limanı'nın altında yer alan kayaya kadar dayanıyormuş."
Bu üç ay, gece gökyüzüne hükmeden nesir ve şarkının kızlarıymış. Ayda üç kez değişimli olarak gümüş arabalarına atlayıp göğe doğru seyahat ederlermiş. Kardeşler, saltanatı birbirlerine tam zamanında teslim etmezse o gün çok büyük bir felaket yaşanırmış.
Parıldayan bu üç ay, şafak vaktinde ortaya çıkan yıldızlara aşıkmış. Yalnızca gece ve gündüzün buluştuğu o kısacık anlarda kız kardeşlerden biri, geceleyin yavaşça gözden kaybolan yıldızları bırakıp seher yıldızlarını seyredebilirmiş. Bir süre sonra ufukta şafak sökmeye başladığında ise gecenin kardeşi arabasına atlayıp hızlıca oradan uzaklaşırmış.
Kız kardeşler bu yegane sevdayı aralarında eşit bir şekilde paylaşmış. Tıpkı birbirlerine duydukları sevgiyi paylaştıkları gibi... Ama tüm bunlar büyük felaketin ortaya çıkardığı medcezirin dünyayı yıkıp geçmesinden önceymiş.
Zaman içerisinde, yaşanan felaketler yüce arabayı devirmiş ve yıldızlar geçidini yerle yeksan etmiş. Gecenin kardeşleri birbirine düşmüş ve bu durum, her birinin hayatını kaybederek ayrılıklarını ebediyete kavuşturmasına sebep olmuş. Artık üç kız kardeşten yalnızca birinin soluk cesedi varlığını sürdürüyor ama önceden saçtığı soğuk ışıktan eser yok şimdi..."

Kadın, kafasını yukarı kaldırdı ve adeta bir deniz gibi etrafı saran bambu ağaçları arasından aya baktı. Gümüşi ışık kadının ince, uzun boynunu aydınlatıyordu ve gözleri altın gibi parlamaktaydı.

"Kurt sürüleri ayların evladıdır. Onlar yaşanan büyük felaketleri ve faciaları hatırlar. Bu yüzden her yeni ay gelip çattığında, annelerinin kötü kaderinin yasını tutarlar. Bu yüzden kurtlarla birlikte yaşayanlar seher yıldızlarına ayın hayatta kalan aşkı, kederli yıldızlar da der."
"Anladım..."
Delikanlı bir süre sessiz kaldı.
Bu hikayeyi köydeki ihtiyarlardan hiçbiri anlatmamıştı. Hatta ihtiyarlar arasındaki en yaşlıların bile duymadığı bir efsaneydi. Bu masal, tilkilerin evlenmesi ve canavarların insanları tuzağa düşürmesi hakkındaki masallardan daha iyiydi ama Toprağın Efendisi'nin kötü ruhları kovması kadar da değildi. Kadının anlattığı masallar neredeyse hayal ürünü gibiydi.

"Bu hikayeler artık hiçbir zaman anlatılmayan, insanların çok uzun zaman önce unuttuğu efsanelerdir."
Beyazlar içindeki kadın, delikanlının saçını nazikçe okşadı ve gözlerini biraz kıstı. Altın rengi gözleri bir miktar koyulaşmıştı.
"Kadim ölümsüz varlıklar, evreni yaratmadan önce diyar diyar dolanan tanrılar vardı. Adeptusların çoğu o zamanlarda var oldu. Peki ya ondan öncesi?"
"Yalnızca yarım yamalak hatırlanan hatıralar ve geçmişten kesitler hikayeleştirildi ve bu hikayeler dilden dile dolanarak efsanelere dönüştü..."
"Adeptuslar ve tanrılar bile, böylesine kadim hatıraların fanilerin dünyasına kadar ulaştığını duysa duygulanırlar."

Kadın, derin bir iç çekti ve kafasını çevirdiğinde delikanlının uyuyakaldığını gördü.
"Peh! İnanılmaz..."
Yüzünde yorgun bir gülümsemeyle yağmurluğunu çıkarıp delikanlının üzerini örttü.

O gece delikanlı, rüyasında gökyüzündeki üç ayı ve yıldız geçidi önünde duran gümüş arabayı gördü.

Mehtaplı Bambu Ormanı (IV)

Mehtaplı Bambu Ormanı (IV)
Mehtaplı Bambu Ormanı (IV)NameMehtaplı Bambu Ormanı (IV)
Type (Ingame)Görev Eşyası
FamilyBook, Mehtaplı Bambu Ormanı
RarityRaritystrRaritystrRaritystr
DescriptionŞafak vakti yaklaştıkça iki gencin yolları ayrılıyor ve ikisi de kendi hayatlarına dönüyor. Ancak o çok eski hikayenin yankıları ormanda dolanmaya devam ediyor ve orman, oğlanın yeniden döneceği günü beklemeye başlıyor.
Şafak usulca sökerken delikanlı yavaşça gözlerini açtı.

Şafak sökerken, hayalet tilki masallarının geçtiği bambu ormanının üzerine vuran güneş ışığı, bu ormana çöken beyaz sise gölge düşürüyordu. Yukarı doğru süzülen buhar adeta bir atkuyruğunu andırıyordu.

Kadın, çocuğun elini tuttu ve birlikte güneşin bambu ağaçlarının arasından ormanı delip geçtiği yere doğru yürüdüler. Buradan sola ve ardından sağa döndüler, böceklerle dolu çalılıkları aştılar, yosun kaplı kaygan kayalardan yukarı tırmandılar ve bambu ağaçlarının gölgesinde kalmış dar bir vadiden aşağıya indiler. Tüm yol boyunca, kadın bambu ormanının çıkışına kadar çocuğa yol gösterdi.

"Hâlâ kim olduğunu veya nereden geldiğini bilmiyorum."
Böyle dedi çocuk, önceki gece dinlediği hikaye hâlâ aklından çıkmamışken...

"..."
Kadın yeni doğmuş güneşi arkasına aldı. Altın sarısı gözleri parlıyordu.
Ama tek kelime etmeden yalnızca gülümsedi.

Delikanlı, yıllar sonra artık bir çocuk olmadığı zaman o anı hatırlayacak ve ikisinin de farklı dünyalara ait olduğunu anlayacaktı. Çocuğun kaderi yuvasından ayrılıp Liyue Limanı'na giderek Toprak Hükümdarı'nın ona bahşettiği zenginlikleri aramaya koyulmaktı. O zamanlarda kadının kaderi ise yüce Toprağın Efendisi'nin görkemli ve nazik bakışlarından saklanmak ve kendisinin bile unutmaya başladığı kadim masalları korumaktı.

Böylece çocuk ile beyazlara bürünmüş, altın sarısı gözlü kadının yolları ayrıldı.
Kadın bambu ormanının çıkışında sessizce beklerken, delikanlı eşyalarını topladı ve gelişmiş liman şehrine doğru yola koyuldu. Kadın o büyüleyici gözleriyle delikanlının kaderini çoktan görmüştü sanki. Bir gün delikanlı yaşlandığında, denizden ve hayat mücadelesinden sıkıldığı zaman dağdaki köyüne geri dönecek ve hayatının sonuna kadar orada yaşayacaktı.

Şafak sökerken, çocuk gittikçe uzaklaşan acı içinde bir çığlık duydu.
Arkasına dönüp baktığında hiçbir şey göremedi ama omzuna bir saç teli konmuştu.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

TopButton